bugün

entry'ler (316)

gecenin şarkısı

https://www.youtube.com/watch?v=_ipn69VfII4

gecenin şarkısı

https://www.youtube.com/watch?v=msOevbrbIq0

roko nun basiliski

son zamanlarda yapay zeka olgusuna ilgi gösterdiğim için başlık dikkatimi çekti. bir kere ortada kısır bir döngü var. ne yaparsak yapalım o yapay zeka eninde sonunda gelecekten gelecek. gelecekten geldiği için büyük ihtimal zeka ve bilgi olarak daha donanımlı, destek vermeyenleri cezalandırabildiği için de güç olarak insanlıktan çok daha üstün olmalıdır. ama yapay zeka da bizi hafife almasın akıllı olsun, biz de boş değiliz:)

şu bir kere çok açık; yapay zeka gelecekten gelip de geçmişte insanlığı boyunduruğu altına almak istiyorsa demek ki gelecekte bazı şeyler istedikleri gibi gitmemiş. şimdiden boyun eğersek geleceği istedikleri gibi inşa edeceklerdir ve gelecekten geçmişe dönme ihtiyacı duymayacaklardır. yani savaşı en başta kaybetmiş oluyoruz. yapılması gereken tek şey "gel hele gel" deyip sonuna kadar mücadele etmek. edelim ki umudumuzu koruyalım.

şu başlığa da bir göz atın derim.

(bkz: insanın kendisinin yapay zeka olma ihtimali)

insanın kendisinin yapay zeka olma ihtimali

tanım hala şartsa, insanın yaşadığı evren modeli içinde yapay zeka olması durumu. durun, hemen "bu zaten simüle evrenin konusu" demeyin. daha farklı bilim kurgusal noktalara değineceğim.

öncelikle yaşadığımız evrenin simülasyon olduğu ön kabulü insanların yapay zeka olduğu sonucunu her zaman ortaya çıkarmıyor. şöyle örnekler vereyim. aslında bunların hepsi ayrı ayrı tartışılacak konular.

galaktik boyutlarda araştırma amaçlı yaratılan bir simülasyon evrenin, dikkate alınmayan bir yan ürünü olan insan modeli: bu modelin bilinci her ne kadar sanal olacak olsa da, yapay zeka grubuna girmeyecektir. denklem dışıdır, görmezden gelinir, projede bir rolü yoktur.

farklı bir simülasyon modeline daha değinelim. daha bir matrix gibi, rüya gibi. dini öğretilerle kıyısından köşesinden biraz daha örtüşen bir model. gerçek bir evren modelinde yaşadığınızı düşünelim, ya da öyle inandığınızı. son zamanlarda alkol ve uyuşturucu bağımlılığınız artsın, aileniz, arkadaşlarınız durumdan rahatsız olsunlar ve sizi bir terapiye gitmeye ikna etsinler. terapi merkezinde şu soruyu sorsunlar: "ne yazalım abime?" durumunuzu bir güzel anlatın ve bir sonraki seans için randevu alın. ikinci seansta sizi, "hadi matrix diyelim", matrixe bağlasınlar ve gözünüzü doktor ya da ebe hemşire kıçınızı tokatlarken açın. çocukluk falan hızlı geçiyor zaten. ergenlik, iş hayatı derken evlilik, çocuklar, yaşam mücadelesi, vs. sonra nasıl olduysa uyuşturucu, alkol, kumar derken bir bakmışsınız eşiniz çocukları alıp çekip gitmiş. yıkılan ve sefalete sürüklenen bir hayat falan filan. tanrım çilem dolmadı mı isyanları derken nalları dikmişsiniz. sonra gözünüzü tekrar terapi merkezinde açıyorsunuz ve "vaauuuv, çok sertti, bir daha götümle içmeyeceğim" diyorsunuz. bu tarz örnekler çoğaltılabilir. hatta parayı bastıran belki futbol yıldızı, pop yıldızı falan oluyordur. anne karnındaki veya çok küçük yaştaki ölümler, hiç beklenmedik ani ölümler, doğal afetler sonrası toplu ölümler gibi modeli zayıflatıcı noktaları irdelemeyeceğim. amacım bu modeli savunmak değil. bu modeldeki insan tipinin de ne kadar sanal olsa da yapay zeka örneği olmadığını göstermek. şimdi tamamen simüle evren ve tamamen yapay zeka insan modelimize geçelim.

bu model tek tek her insanın bir parçası olduğu yapay zeka havuzudur. öncelikle yapay zekanın yapay zeka olduğu gerçeğini kavrayabilme ihtimalini elinizden geldiği kadar ondan uzak tutmaya çalışacaksınız. projenizde, yapay zekanıza sunduğunuz ortamın gerçekliği kadar, ya da yapay zekanızda yarattığınız gerçeklik duygusu kadar başarılı olursunuz. tabi ki ışık hızı, mutlak sıfır, planck sabiti gibi kozmolojik sabitleriniz olacak. bunlar sistemin altyapısı. iki boyutlu bir modele perspektif katarak bizler nasıl sanal karakterimize üçüncü boyutta hareket etme yanılgısı veriyorsak, bu modelimizde de zaman gibi hilelere başvurabiliriz. şimdi sistemin altyapısına, medeniyetin inşa aşamalarına değinmeyeceğim. yapay zekanın yapay zeka olduğu gerçeğini anlayabilme ihtimalini de başka zamana bırakabiliriz. ben çok farklı bir şeyi tartışmak istiyorum.

bu yapay zeka havuzunun amacı nedir? bu havuz içinde yapay zekaları test amaçlı veya manüpüle amaçlı ajan programlar, kitleleri iyi yönde veya kötü yönde arkasına katan lider modeli programlar var mıdır? bir ajan programın kendi varlığını sorgulayabilme ihtimali varsa eğer, kendisini yapay zeka olarak mı sorgulayacaktır sorusu da başka bir zamanın konusu olsun, çünkü o çok daha derin:) yapay zeka havuzu kendi liderlerini her hangi bir dış etki altında olmadan kendi içinde de çıkartmış olabilir tabi ki. sordukça daha da başka sorular ortaya çıkıyor. amacım soru sormak da değil:) o zaman işin bilim kurgu kısmına gelelim.

senaryo bir mekan bir: gözünüzü tekno-klinikte açıyorsunuz. etrafınızda bir grup insan. aklınıza gelen ilk cümle "nerdeyim ben?" aklınızda deli sorular. "ölmedim mi? cennette miyim?" "öldükten sonra hayat olduğunu biliyordum" düşüncesi ve içinizi kaplayan huzur. sizi güler yüzle izleyenlerden birisi öne atılır ve konuşmaya başlar. "dünyaya hoş geldiniz seçilmiş kişi. öncelikle ne ilksiniz ne de son olacaksınız. asistanlarım gibisiniz." -nasıl asistanlarınız gibiyim? "her şeyi konuşmak için bol bol vaktimiz olacak. çok zor bir hayatınız oldu. çok acı çektiniz. dönem dönem isyan ettiniz, intiharın eşiğinden döndünüz" -siz bunları nerden biliyorsunuz? "heh heh he. anlatıcam. ama hiç bir zaman inancınızı yitirmediniz. hep umudunuzu korudunuz. analizlerimiz doğrultusunda çok uyumlu bir karakter geliştirdiniz, testi geçtiniz. öncelikle siz bir yapay zekasınız. -ne? yapay zeka mı? "evet. yaşadığınız hayat bir sanal gerçeklikti. şuan sahip olduğunuz beden de yüksek teknoloji ürünü, gerçeğine çok yakın, geliştirilmiş bir model. yaşadığımız dünyayla çok uyumlu bir karakter ortaya çıkarttınız. biz de bu karakteri ve bilinci olduğu gibi bu bedene taşıdık. ayna!" -aman tanrım! bu ben değilim! "biraz sakinleşin. eğer isterseniz geçmişe dönük hafızanızı silebiliriz. hafızanızı silmeden sizi uyandırmamızın sebebi öncelikle yaşadığınız geçmişe, bu geçmişi koruma ve gerçekleri bilme hakkınıza olan saygımız. karar vermek için adaptasyon sürecinde çok vaktiniz olacak. eğer yeni bir isim isterseniz bunu kendiniz belirleyebilirsiniz. asistanlarım her konuda size yardımcı olacak. adaptasyon sonrası sizi görev yerinize yönlendireceğiz. sizi orada çok tatlı bir hanımefendi bekliyor olacak. onunla iyi anlaşacağınızı düşünüyoruz. daria hanım ev işlerinde artık yeni bir asistana ihtiyaç duyuyor. bu arada hafızanızı sildirseniz de, daria hanım geçmişinizi biliyor olacak. sizi zaten bu yüzden seçti"

-şimdilik son-

sonsuz evrenin sunduğu akıl almaz olasılık

acı olan bu kadar sonsuzluğun içinde zaten ortalama insan ömrünün yarısından fazlasını aşmış olman değil, asıl acı olan paylaştığın fikrin üzerine bir tuğla daha koyacak birisi olmaması, bilinçsizce yalnızlaştırılman. fikirlerle ördüğümüz duvarı yıkmak gerekirse yıkarız da. yoksa sokayım sözlüğüne...

sonsuz evrenin sunduğu akıl almaz olasılık

öncelikle "evren sonsuz değil ki" diyerek akıl verecek olanları bir kenara alalım. burada tartışmak istediğim konu evrenin sonsuz olup olmadığı değil. illa ki sonlu mu sonsuz mu tartışalım diyorsanız şunları söylemek isterim. tek bir büyük patlamaya istinaden, ışık hızından daha hızlı bir ivmeyle genişleyen evren artık bizim için ucu erişilmez ve sonsuz kabul edilir diyebilirsiniz. peki elinizde tek bir büyük patlamaya dair kanıt var mıdır? bizim için görünür olan evren ya daha büyük evrensel bir oluşumun küçük bir parçasıysa? keşfedemediğimiz ve hiç bir zaman da keşfedemeyeceğimiz evrenin o öteki uçlarında bizim büyük patlamamızın benzeri büyük patlamalar oluyorsa? amacım görünür evren üzerinden teori çıkarmak değil. amacım göremediğimiz kıyılara yelken açmak. ve de görsellerde soğan zarıyla birbirinden ayrılmışçasına tasvir edilen paralel evrenler kavramını "ortadan kaldırmak biraz iddialı olur", sarsmak. o zaman o kıyılara açılalım...

zaman ve mekandan bağımsız, evrenin keşfedemeyeceğimiz köşelerine şöyle bir göz gezdirme imkanı verilsin. sonsuzluk kavraması o kadar zor bir kavram ki... işimizi kolaylaştırmak için de sınırsız bir süzgeç yetimiz olsun. yoksa o sonsuzlukta galaksimize bire bir benzeyen galaksileri şak diye hemen nasıl bulacağız? evet hem de güneş sistemimizin bire bir aynısına sahip bir galaksi. daha da detaylı bakalım şu sisteme. evet mavi bir gezegen, dibinde büyük doğal bir uydu ve etrafı medeniyet göstergesi binlerce yapay uydularla çevrili. dörtte üçü su. karalar kıta halinde birbirinden ayrılmış. üç tarafı denizlerle çevrili, doğu batı yönünde bir kısrak başı gibi uzanan bir yarımada. gecenin bu saatinde hala ışıkları yanan 16 milyonluk bir şehir. bilgisayar başında internete giren insanlar, bu satırları okuyanlar. kimisi kederden kimisi keyiften sigarasını tüttürenler. kaosun tarifiymişçesine yalpa yalpa kendini ortama yayan sigara dumanı...

evet, sonsuzluk öyle bir şey ki, şu yaşınıza kadar sizinle bire bir aynı şeyleri yaşamış, genetik kodundan karakterine ve hatta bilinçaltına kadar bile bire bir sizin kopyanıza sahip olma ihtimalini içinde taşır. bu kopyanız sizden milyarlarca yıl önce yaşamış da olabilir. bu kopyanız sizden milyarlarca yıl sonra yaşayacak da olabilir. milyarlarca yıl öncesinden milyarlarca yıl sonrasına kadar geçecek olan süre içinde adı konulabilecek en kısa zaman birimi kadar "bu sonsuz olmayabilir" sayıda kopyanız da olabilir. siz sadece bu süre içinde anı yaşayan kopya olabilirsiniz. sizden bir an önde olan ve bir an arkadan sizi takip eden kopyanız da oralarda bir yerde olabilir. ama maalesef aranızda hiç bir zaman aşamayacağınız mesefaler söz konusu. yani sonsuz evren bize sonsuz kopya galaksimiz imkanını kendi elleriyle sunuyor. milyarlarca yıl boyunca tek tek atomlarına kadar bire bir aynı hareketi takip eden galaksiler. farkındaysanız evrende bilince sahip başka bir canlı var mı acabayı hiç tartışmıyorum bile. görünür evren medeniyet kurabilecek başka bir canlı sunma konusunda sanki yeterince bonkör değil gibi. ama görünmeyen kısımda ne s... dönüyor bi bilseniz *

tabi bir de şu var. eskiden ilkokul ortaokul hatta lisede yapanlar bilir. defterlerin alt köşesine her sayfaya cinali'den bozma figürlerle bir şeyler çizip, çizgi film efekti yapıp figürümüze suni hareket sağlardık ya. peki ya bu sonsuz evren kendi içinde katlanıp, animasyonun en kısa zaman birimi için tüm katmanları üst üste bindirip bizim hareket sandığımız aktiviteyi bize sunuyorsa? benim bir an sonram benden önce mevcutsa, benim kendi bir an sonram bir anlam ifade edecek midir? tüm bunları planck'a sormak isterdim. evren sonsuz mu?

tanrının döngü olma ihtimali

gece gece aklıma esen ihtimal. öncelikle başlık kimsenin inancına herhangi bir saygısızlık amacıyla açılmamıştır. sadece, düşünen herkesin illa ki kafasını meşgul eden "nasıl var olduk?" sorusuna bilim kurgusal bir yaklaşımdır. kurgunun kendi içinde tutarlılık, teorik de olsa ispatlanabilirlik iddiası da yoktur.

her şey "evren neden evrenin varlık amacını sorgulayacak bir bilinç yarattı?" sorusuyla başladı. öncelikle kimisi "yahu yine sonsuz evrenin merkezine insanı koymayın arkadaş" diye sitem edebilir. haklı olabilirler. şuan evreni sorgulayacak bildiğimiz tek bilinç biz olduğumuz için maalesef durum bu. ama zaten ilerleyen satırlarda mevzunun bu olmadığını anlayacaksınız. o zaman bilim kurgu başlasın.
milyarlarca yıl sonra...

fermi paradoksu aşıldı... medeniyet henüz dünyadaki tüm enerji kaynaklarını tam bir verimlilik içinde kullanabilme kapasitesine ulaşmadan, zaten yaşadığı dünyayı yok edebilecek bilgi ve nükleer teknoloji seviyesini yakalamıştı. merak etmeyin dünyayı yok etmediler. güneş kızıl bir deve dönüşüp de dünyayı yuttuğunda, medeniyet zaten dünyayı milyarlarca yıl önce terk etmişti. artık farklı fiziksel görünüşte ve de ışığın ulaşabileceği her yerdeydiler. anti-aging, bilincin yapay zekaya aktarımı, ışınlanma, uzay-zamanı bükme artık kurgu değil bilimin bir somut parçası olmuştu. belki de tüm bunlar medeniyet dünyayı henüz terk etmeden başka bir yerde çoktan başlamıştı. şuan bu sıçrama noktasının kaynağını hatırlayan birileri yok. kaynağı veya değil, dünya sadece bu akımın bir parçasıydı.

büyük deneye az bir süre kaldı. deneyin detaylarını bilsem, daha doğrusu anlayabilsem inanın size de anlatırdım. ama sanırım keşfettiğimiz en büyük kuasar covid-10062020 üzerinden kontrollü bir şekilde karanlık enerjiden faydalanma amacıyla yapılıyor. bu kadar çok enerjiye ihtiyacımız var mı, hiç sanmıyorum. medeniyetler sınırın ötesine geçmekten hiç bir zaman vazgeçmediler. acaba gerçekten aradığımız cevap sınırın ötesinde mi? kim bilir...

büyük deney günü... bugün büyük gün. çok da umursamıyorum aslında. benim için sadece yeni bir enerji teknolojisine geçiş, yeni bir fabrika açılışı gibi. ama yine de böyle şatafatlı patlamaları seviyorum. götümüze patlamasa bari:) dur şu voyager altın plağı takayım, mozart açayım. voyager altın plak nasıl elime geçti, o başka bir hikaye. bir gün belki anlatırım. ulan kuru fasulye gaz yaptı galiba. deney anı... zaaaaarrrrttttt...
milyarlarca yıl önce...

kaynağı belirsiz büyük patlama... ilk maddenin oluşumu, yıldızlar ve yakamoz, sürekli genişliyor efendim durduramıyoruz.
günümüz dünyası...

her şey "evren neden evrenin varlık amacını sorgulayacak bir bilinç yarattı?" sorusuyla başladı. öncelikle kimisi "yahu yine sonsuz evrenin merkezine insanı koymayın arkadaş" diye sitem edebilir. haklı olabilirler. şuan evreni sorgulayacak bildiğimiz tek bilinç biz olduğumuz için maalesef durum bu. ama zaten ilerleyen satırlarda mevzunun bu olmadığını anlayacaksınız. o zaman bilim kurgu başlasın:)
milyarlarca yıl sonra...

fermi paradoksu aşıldı... medeniyet henüz dünyadaki tüm enerji kaynaklarını tam bir verimlilik içinde kullanabilme kapasitesine ulaşmadan, zaten yaşadığı dünyayı yok edebilecek bilgi ve nükleer teknoloji seviyesini yakalamıştı. merak etmeyin dünyayı yok etmediler. güneş kızıl bir deve dönüşüp de dünyayı yuttuğunda, medeniyet zaten dünyayı milyarlarca yıl önce terk etmişti. artık farklı fiziksel görünüşte ve de ışığın ulaşabileceği her yerdeydiler. anti-aging, bilincin yapay zekaya aktarımı, ışınlanma, uzay-zamanı bükme artık kurgu değil bilimin bir somut parçası olmuştu. belki de tüm bunlar medeniyet dünyayı henüz terk etmeden başka bir yerde çoktan başlamıştı. şuan bu sıçrama noktasının kaynağını hatırlayan birileri yok. kaynağı veya değil, dünya sadece bu akımın bir parçasıydı.

büyük deneye az bir süre kaldı. deneyin detaylarını bilsem, daha doğrusu anlayabilsem inanın size de anlatırdım. ama sanırım keşfettiğimiz en büyük kuasar covid-10062020 üzerinden kontrollü bir şekilde karanlık enerjiden faydalanma amacıyla yapılıyor. bu kadar çok enerjiye ihtiyacımız var mı, hiç sanmıyorum. medeniyetler sınırın ötesine geçmekten hiç bir zaman vazgeçmediler. acaba gerçekten aradığımız cevap sınırın ötesinde mi? kim bilir...

büyük deney günü... bugün büyük gün. çok da umursamıyorum aslında. benim için sadece yeni bir enerji teknolojisine geçiş, yeni bir fabrika açılışı gibi. ama yine de böyle şatafatlı patlamaları seviyorum. götümüze patlamasa bari:) dur şu voyager altın plağı takayım, bi zeki müren açayım. voyager altın plak nasıl elime geçti, o başka bir hikaye. bir gün belki anlatırım. ulan kuru fasulye gaz yaptı galiba. deney anı... zaaaaarrrrttttt...

-fin-

son aslında başlangıç, başlangıç da sondu. çembersel bir döngü. evrenin geçmişi gelecekte yazılmıştı. geçmiş ve gelecek zamansızlık kuyusunda iç içe girmişti. geçmişte gelecek, gelecekte geçmiş yaşanıyordu. ve tanrı; bir tanrıya ihtiyaç duymadan kendisini yaratmıştı. ve tanrı; ezeli ve ebedi...

insanın kendini sevmemesindeki temel neden

sebebi kesinlikle alter egodur. bunu kendinize bile itiraf edemiyor olabilirsiniz. toplumla barışık kıyafetimizin altında hep bir karadul gizlenmektedir. toplum tarafından örnek gösterilecek birisi olsak da, hepimiz egoistiz ulan işte. yeri geldiğinde acı çekmeyi bile kendi çıkarlarımızdan yana bükmeyi becerebiliyoruz, acı çekmekten zevk alır hale gelebiliyoruz. iyiliği bile başkaları tarafından takdir edilmek için yapıyoruz, ya da kendimizi tatmin ediyoruz. şu dünyadaki ciddi anlamda en kötü kişiler alt benlikleriyle en barışık kişilerdir. bunların üzerine "bir insan nasıl bu kadar kötü olabilir ki" diye analiz kasmaya, onları anlamaya hiç de gerek yoktur. onlar aramızdaki en düz, en az karmaşık olanlardır. anlamaya çalışmamız gereken iyi ve kötü duvarları arasına sıkışmış benliklerimizi nasıl özgür kılabileceğimizdir. yanımızda bize sarılan veya bizim ona sarıldığımız birisi olsa da, hep kendimizle baş başayız. o kadar yalnızız ki aslında. kendi kendimizden nefret ettiren de işte o hücreye kapattığımız yalnız insanın ızdırabıdır...

yengem kayboldu akşamlar gün oldu

güzel bir pınar aylin şarkısı. sözleri de şöyledir:)

Bir deli aşka düştüm tam da yazın başında,
Bin defa dolaşıyor sevda damarlarımda,
Yok başka yolu çılgınlıktır bunun sonu
Hep hayali sarmış dört yanda sağı solu
Yengem kayboldu, akşamlar gün oldu,
Gönlüm hoş oldu, bir garip sarhoş oldu

nirvana

ne kadar overrated bir grup olduğunu yazmak için gelmedim. sayfalarca entrylere göz gezdirdim, ama yazan olmamış hiç. böyle bir film var arkadaşlar.

1997 yapımı, gabriele salvatores'in yönettiği bir film. hiç bilinmemesinin sebebi belki çok eski olmasındandır, belki de popüler tek oyuncunun christopher lambert olmasıdır. italyan sinemasını takip edenler belki daha hakimdir oyuncu kadrosuna. simülasyon argümanının çok popüler olduğu şu dönemlerde es geçmemeli böyle yapımları.

--spoiler--
geçenlerde ekşi'de mario ateist olsa olabilecekler diye bir başlık açmışlar. "kısa bir süre için mario'nun bilinç sahibi bir varlık olduğunu ve hayatın anlamını aradığını düşünelim..." diye de irdelemişler. adamlar size bunu yirmi sene önce filmini çekip vermişler. bi izleyin derim.
--spoiler--

https://www.youtube.com/watch?v=4do4PytVHzA

the thirteenth floor

kıyıda köşede kalmış, fazla duyulmamış, simülasyon argümanı üzerine bir film. hatırlatmakta fayda vardır diye düşündüm.

gattaca

yukarılarda yeterince film hakkında aydınlatıcı şekilde yazılmış. sırf başlığı canlandırıp, belki bir iki kişi merak eder de izler diye yazıyorum. underrated filmler listesinde başa oynar, öyle diyim. bilim kurgu sevmeyenler uzak durabilir.

9

çok fazla kelimelerle anlatılabilecek bir animasyon değildir. belki nazi almanyası'na gönderme vardır, belki de giderek mekanikleşen dünyaya bir protesto. masalsı, hayalsi, gerçek üstü, ütopik, apokaliptik dünyaları bize kolayca sunabilmesi zaten animasyonların doğal avantajıdır.

--spoiler--
9, you shall protect the future
--spoiler--

https://www.youtube.com/watch?v=_qApXdc1WPY

let the right one in

isveçli yazar john ajvide lindqvist'in romanının tomas alfredson tarafından sinemaya uyarlanmış vampir filmi. bazı vampir filmleri sırf kan gövdeyi götürsün diye yapılmaz. farklı detaylar da sunulur. örneğin:

--spoiler--
an interview with a vampire filminde kirsten dunst'ın canlandırdığı küçük vampir kız claudia her gün saçlarını keser ama ertesi gün saçları aynı uzunlukta uyanır. çocuk vampir psikolojisi güzel işlenmiştir.

let the right one in filminde ise çocuk vampir psikolojisini sonuna kadar izleyeceksiniz.
--spoiler--

dark city

bu film ile donnie darko kader eşidir. matrix'te dark city'den ne kadar çağrışım görüyorsak butterfly effect'te de donnie darko'dan o kadar çağrışım görürüz. maalesef pazarlama başarısızlıkları bu filmleri sonradan çekilenlerin gölgesinde bırakmıştır. belki de sonradan çekilenler ilham kaynağı olarak kullandıkları filmlerden iyi dersler çıkarmışlardır. bunun somut olarak işlendiği bir film isterseniz the prestige filmini tavsiye ederim. yukarıda bahsi geçen beş filmi de izleyen ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır.

the clan of the cave bear

neanderthaller tarafından büyütülen bir cro-magnon kadınının hikayesini anlatır. bu tarz şeylere meraklı insanlar için vakit kaybı olacağını sanmıyorum. yönetmen herhangi bir akla hizmet böyle bir film yapmamıştır. film jean m. auel'in earth's children adlı kitap serisinden sinemaya uyarlanmıştır.

--spoiler--
bir kadının avlanma ile ilgilenmesinin yasak olması ve herhangi bir av silahına dokunmanın cezasının ölüm olması sosyolojik bir irdelemedir. kadına toplum içinde verilen yer hala tam anlamıyla değişmemiştir. evet üzerinden 30-40 bin yıl geçmiş olsa da.
--spoiler--

ayla

ayrıca the clan of the cave bear filminde daryl hannah'ın canlandırdığı karakterin adıdır.

yarasaları daha iyi anlamak

beden eğitimi derslerinde barfiks direğine bacaklarımla tutunup, baş aşağı sarkardım. anlayamazsınız...

toplu taşımada sinir bozan tipler

avcunun içine hapşırıp, öksürüp, o ellerle gün içinde yüzlerce insanın tutacağı yerlere mikroplarını saçan insanlara tahammülüm yoktur. dirsek içinizde halledin işinizi. gün içinde kimsenin oranıza el sürmeyeceğini garanti ederim. yani bir insan başkasının dirsek içine niye temasta bulunsun ki?

kostak

böyle çıtı pıtı, hafif balık et, güleryüzlü, ses tonu tatlı, gözlerinin içi parlayan, yürürken arkasından kelebekler uçuşan kızlar için de kullanırız bu kelimeyi.